Derebeylerinin kafasının kesilmesi zamanı gelmedi mi?

Bir çok insan Sayın Cumhurbaşkanımız için oy verirken gönül rahatlığı ile sandığa giderken ne yazık ki Milletvekili ve Belediye seçimlerinde sevdası olan Ak Parti’ye oy vermeye eli gitmiyor. Neden peki?

İllerde derebeyliği taslayan belediye başkanları.

 Yalnız kendi çevresi ve adamlarına yaşama olanağı sağlayan, yaptığı işlerde ben yaptım, ben yapacağım diyerek böbürlenen. Halka inmek yerine üç beş görüntü ve satın aldığı gazetecilere yaptırdığı haberler ile halkın içindeymiş gibi racon kesen. Yüksek EGO’larıyla Ak Parti kadrolarını yalnız kendi adamları ile doldurmak için çaba sarf eden ki bunu yaparken işi yapabilecek olana değil kendi adamı olanın makama gelmesini her şeyden önemli gören belediye başkanları var ya. Ha işte onlar bu gün alınan sonuçların yegane temelidir. Ve bu durum gerçekten Ak Parti’ye oy veren seçmenin büyük kısmını üzmektedir.

Belediyelerden geçip Milletvekillerine geldiğimizde ise sadece ve sadece torpil yapmaktan başka bir icraatı olmayan isimler getiriliyor. İllere hizmet yerine bol bol sağa sola adam sokuyorlar. Bunu yaparken kamuoyunda bir algı oluşuyor. Ak Parti kendi kadrolarını yerleştiriyor diye. Yalan kardeşim yalan. Nerede işe yaramaz nerede üç kağıtçı var onlar önemli kadrolara giriyor. Gerçekten Ak Partili olup da alt kadrolara yerleşenlerse şanslı.

Ak Parti Milletvekilleri ve Belediye Başkanları gerçekten Ak Partiye gönül vermiş sevdası yolunda gecesini gündüzüne katmış hakiki dava erlerini görmezden geliyor. Hiç bir işlerinde yardım etmiyorlar etmeyi bırakın köstek oluyorlar.

Sultanım sen yaptınsa doğrudur diyerek boyun büken yalnız kendi peşlerinde koşan bir teşkilat aşkıyla yanıp tutuşan makam zadeler partinin halkla olan bağını da bu yolla kestiler. Kendi iş bilmez, halktan kopuk, iletişim kabiliyeti yerlerde sürünen, halk tarafından Ak Parti ile bağdaştırılamayan insanları teşkilatlarda önemli yerlere yerleştiren bu makam zadeler yüzünden bu gün Ak Parti kan kaybediyor.

Ya bu derebeylerinin kafaları kesilecek. Yada Ak Parti önümüzde ki ilk seçimde çok daha kötü bir sonuç ile karşılaşacak. Şimdi iş Ankara’da ya adam gibi kelle alacaklar ve gerçekten bu partiyi yenileyecekler yada göstermelik değişimler yaparak halktan tokat yiyecekler.

Klasik son cümlemiz ile bu yazımıza son verelim. Sürç-i Lisan Ettim ise Affola

Amerika’nın çılgın başkanı Trump bey efendinin Twitter üzerinden yaptığı açıklamalar ile başlattığı ve tırmanarak devam eden dolar mevzusu gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Önümüzdeki aylarda da işgaline devam edeceği aşikar.

Türkiye’yi arka bahçe olarak görmek kullanmak isteyen ABD, ikili ilişkilerimizde ilk kez bu kadar açıktan ve bizzat kendileri olarak üzerimize geliyorlar. Daha önceleri sürekli maşaları kullanarak ülkemize saldıran sözde müttefikimiz.Çılgın Trump ile biraz mert bir duruşa geçiyor gibi gözüksede bunun da arka planında yatan bir gerçek var. Maşalarını artık etkili kullanamamları  bu yüzden üzerimize doğrudan gelmek zorunda kaldılar.

Mevzuya ufaktan bir giriş yaptığımıza göre asıl meseleye eğilebilir ve yazının başlığını attıran kısma geçebiliriz.

Son günlerde doların yükselmesi ile milli ve yerli vurgusunu daha çok kullanmaya başladık. Bu alanda da üretim için kolları sıvadık. Çok güzel ve önemli bir gelişme bu, ama piyasalara bir baktık ki biz ne yerliyiz nede milliyiz. Meğer ülkemiz %100 ithalat yapan bir ülkeymiş.

Yanı başımızdaki ilçede çıkan Allah’ının verdiği su bile meğer dolar hesabı bize geliyormuş. İthal ürünlerden önce yerli ürünlere gelen zamlar vatandaşı isyan ettirdi. Bazı firmaların yaptığı zamlar ithal ürünleri geçti. Kabul edilen bir görüş vardır ya hani “Türklerin devletini yine Türkler kendileri yıkar.” Gerçekten de doğru bir söylem. Memlekette doların artışı bahane edilerek zam getirilmedik ürün neredeyse kalmadı. Hani reklamlarında milliyiz, bu toprakların ürünüyüz gibi söylemleri dile getirerek satışlarını arttırmaya çalışan firmalarımız ve büyük market zincirlerimiz varya, hepsi dolar bahanesi ile zammı yapıştırdılar.  Tabi arada kimi uyanık firmalarda yok değil, fiyatı aynı bırakıp gramajdan çalanlarında zam yapanlardan hiç bir farkı yok.

Dolarizasyonik Soygun kelimesi de buradan geliyor. Dolar kanalizasyonuna girip oradan vurgun yapanlar. Doları bahane ederek zam yapıp milletin cebinden parasını çalan, milletimizin alım gücünün düşmesine neden olan bu sözde milli şirket ve marketlere de muhakkak el atmak gerekiyor. Bizde illa devlet olaya el atacak yoksa işin pisliği çıkıyor. Nitekim Ticaret Bakanlığımız konuya el attı.

Ticaret Bakanlığı “Aldatıcı ticari uygulama” yönetmeliğinde yaptığı değişiklik ile dolar ile işi olmayıp zam yapan şirketlerin bu hareketini “aldatıcı ticari uygulama” sayılması kararını aldı. Karar doğrultusunda haksız ticari uygulama gerçekleştiren kişi veya işletmelere üç aya kadar tedbiren durdurma yaptırımı veya beş bin Türk Lirası idari para cezası uygulanıyor. Kurul, ihlalin niteliğine göre bu cezaları birlikte veya ayrı ayrı da verebilir. İdari para cezası, aykırılık ülke genelinde gerçekleşmiş ise elli bin Türk Lirası olarak uygulanıyor.

İşte bu karar çok doğru bir karar ve uygulamaya sokuldu ancak cezalarımızın birazda yaptırım gücünün olması gerekmiyor mu?

Allah aşkına tüm ülke genelinde mağazaları olan bir zincir şirkete kesilecek 50 bin TL(bir seferlikse) ceza sadece bir çerez parası değil de nedir. Yönetmeliğin uygulama şartlarını tam ayrıntılı biçimde bilmiyorum. Ancak bu ceza zam yapılan ürünler için ayrı ayrı kesiliyorsa yada düzenli olarak denetim gerçekleştirilerek tekrarlanıyorsa yaptırımsal bir güce erişebilir. Tabi  bize de vatandaş olarak bir görev düşüyor. Bu zor günlerde zammı yapıştıran firmaları bir bir toplum hafızamıza kazıyacağız ve eğer çok önemli değilse ve alternatifi varsa bu firmaların ürünlerinden de uzak duracağız. Zira milli bir dava da kendi cep çıkarı peşine düşenlerin yarın daha zor bir durumda bizi daha çok perişan bir hale getirecekleri çok açık.

Son cümleye geldik yine : Sürç’i Lisan Ettim İse Affola

Makam arabam ve makam odam… Önce hangisini derseniz deyin fark etmez dostlar…

Malumunuz son günlerin gündemden düşmez konusu Dolar-TL savaşı…

Bu savaşta şüphesiz hepimiz etkileniyoruz. Özelliklede sokaktaki dar gelirli vatandaş bu savaşı en şiddetli hissedenler….

Bu savaşta içimizdeki sözde vatanperver özde soyguncu üretici görünümlü kapitalizmin sömürücüleri zamları yapıştırıp savaşta halkı daha da zor durumda bırakmaktan geri durmuyorlar…

Hal böyleyken devletimiz de kamu harcamalarını kısarak devletin bol keseden savrulan parasını biraz olsun toparlayıp hazinede tutmaya çalışıyor…

Böyle bir ortamda benim aklıma gelen bir konuyu yazmak istedim. Makam Odaları ve Makam Arabaları. Neredeyse müdür vasfını verdiğimiz her adama bir oda ve bir makam aracı tahsis etmek devletimizin standartları haline gelmiş durumda. Ortalık siyah plakalı araçtan geçilmiyor.

Her müdüre araba her arabaya bir şoför mantığıyla vatandaşın toplanan vergisinin azımsanmayacak bir kısmı sırf makam sahiplerinin rahatı ve arabalarının yakıt masrafı olarak havaya savruluyor. Bununla yetinmeyip deri kapılar arkasında son derece lüks odalarda görev yapan bu makam zade abilerimizin odalarının dizaynı için harcanan parada göz ardı edilebilecek cinsten değil. Kamu kurum ve kuruluşlarında müdür odalarına şöyle bir baktığınızda sanırsınız küçük yavru saraycıklar görme şerefine nail oluyoruz…

Böylesine hor kullanılan bir para…

Ülkemizin yapması gereken yatırımlar ve vatandaşlarımızın eğitim ve sağlık gibi hayati öneme sahip ihtiyaçları için harcaması gereken paralar, makam odalarında ki ruhsuz ve gereksiz lüks mobilyalara yada arabalara harcanıyor.

Buradan sesleniyorum… Gelin bir yasa çıkartın. Makam odaları ve makam araçlarına sınırlama getirin. Öyle her müdüre makam aracı devrini bitirin. Makam odalarının dizaynında belirli bir miktarın üzerine çıkılmasını yasaklayın. Buna kaymakamları, valileri ve belediye başkanları da dahil edilsin. Bu ülkenin temsil edildiği yer Meclis ve Cumhurbaşkanlığı makamıdır.  Aşağıdaki vali ve belediye başkanı gibi yerel yöneticilerin üst makamlar gibi lüks içerisinde olması israftan başka bir şey değildir.

Bir değil iki üç makam aracı kullananların bu müsrifliğinin kesilmesi ile inanıyorum. Hazinemizde önemli derecede bir para kalacaktır. Bu para ile daha kaliteli bir eğitim sistemi daha yüksek kaliteli bir sağlık sistemi kurabilirz. Yatırımın insana yapılması gerektiğini unutup halen mobilyalara ve dış kılıfa yatırım yapmaya devam edersek. Yakın zamanda o mobilyaları kemirmeye başlarız.

Ha unutmadan bir de PR düşkünü arkadaşlar var. Bunlar yedikleri hurmaların malum sözdeki sonu olmasın diye reklama para basıp seçimlere kadar imajı düzeltme derdine girişmişler. Bunun içinde milli hassasiyetleri ve gündemde yer edinen popüler konuları kullanmakta pek mahirler.

 İşte ben makam arabasını bıraktım artık şunu kullanıyorum, bunu kullanıyorum şeklinde açıklamalar ile satın aldıkları sözde gazetecilere kendilerini şişirici haberler yaptırıyorlar. Hatta ulusalda bile bu PR’cılar yer ediniyor kendilerine.

Geçenlerde böyle birine rastladım dostlar. Bu arkadaş son 2 aydır gazete ve TV’lerde haber sitelerinde kendine önemli derecede yer buluyordu. Ne yazık ki bu arkadaş yanımdan geçme şansızlığını yaşadı. Arkasından biraz bakıp gülümsedim. En başından beri işin içerisinde bir sinsilik ve basit bir PR çalışması olduğunu bildiğim bu davranışı yaklaşık 10 saniye sonra patladı.

Nasıl mı dostlar ? Bu arkadaş geçi verdi yanımdan, onun gidişinin hemen ardı sıra bir son model araç da peşinden gitti. Takip ettim ve yanılmadığımı da gördüm. Kısaca medyada tasarruf ediyoruz diyen bu arkadaşı takip eden araç ya su yakıyor yada makam aracı olmadığından yaktığı yakıt adamdan sayılmıyor. Ne diyeyim Allah milletimizin gözünü açsın. PR düşkünü ve görünen yüzünden başka ikinci bir yüzü olan adamlardan uzak tutsun.

Bu yaşadığımı da örnek olsun diye yazıma eklemek istedim.

Eee bir klasik son cümlemiz var onu da deyip yazıya son noktayı koyalım. Malum uzatınca okurlarım pek sevmiyorlar.

Sürç-i Lisan Ettim İse Affola.