Son bir haftamız ABD ve İran gerilimi ile adeta ambargo altına alınmış durumda ve hepimizin aklındaki soru “3. Dünya savaşı çıkıyor mu?”

Kendi kendimize bu soruyu sorarak cevabını almaya çalışıyoruz.

Peki biz bu gerilimin görünen yüzüne odaklanıp savaş çıktı çıkacak diye endişeyle durumu takip ederken, aslında arka planda ne oluyor?

Hafıza defterimizi şöyle biraz geriye sarıp gerilimin tarafı olan iki ülkeye bir bakalım istiyorum. Bu gerilimin başlamasından hemen önce İran büyük protesto gösterileri ile sarsılıyordu. Molla rejimi halk üzerindeki yönetim kabiliyetlerini kaybediyor, adeta İran yeni bir devrim havasına girmek üzere eviriliyordu.

Gerilimin diğer tarafı ABD’ye baktığımızda ise Trump azil süreci ile karşı karşıya kalmış ve yüksek ihtimalle başkanlık koltuğunu elinden kaybetmesi ile sonuçlanacak olan süreci yaşıyordu.

Musul’da DAEŞ bahanesiyle Kasım Süleymani komutasında beraber insanları doğrayan bu iki kutup nasıl oldu da bir anda bu duruma geldi.

ABD askerleri ile kol kola Musul’a giren Süleymani, ABD tarafından neden bunca yıl sonra hedef alındı. Genel ortama baktığımızda iki ülkede kendi içerisinde sıkıntılı bir politik süreç yaşıyordu. Bu süreçte Kasım Süleymani’nin ABD ‘ye seslenerek. “Onlar Ruhani’yi değil beni tehdit etsinler” çıkışı aslında bir arka kapıyı araladı.

Trump azil sürecini atlatmak için ABD’yi yeni bir savaş pozisyonuna çekerken, içeride karışıklıklar yaşayan İran ise aynı şekilde savaş pozisyonunu kullanarak bu gerilimi pasifize etmenin en kolay yöntem olacağını anlamış gibi görünüyor.

Danışıklı dönüşün kamera arkasında neler oldu?

İran Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ile savaş pozisyonuna geçti. Böylelikle içeride ki muhalif sesleri bir çırpıda kısı verdi. Zira bu süreçte muhalif sesler yükselmeye devam ederse, muhtemelen tamamı vatan haini ilan edilecek ve akıbetleri kara toprak olacaktır.

ABD’ye gelecek olursak. ABD’de Trump ülkeyi bir savaş gerilimi içerisine sokarak ismi üzerinde yapılan spekülasyonları ve azil sürecini sadece bir operasyon ile ortadan kaldırdı. ABD ve Dünya medyası gözlerini Irak’a çevirdi ve iç işleri unuttu. Böylelikle Trump kendini sağlama almış oldu. İran’ın Süleymani’nin intikamı için ABD üslerini vurması ise savaş naralarını güçlendirecek ve bu oyunu ileri seviyeye taşıyacak yapbozun sadece bir parçasını oluşturuyor.

Vurulan ABD üslerinin uydu görüntülerine baktığımızda üslerde isabet alan yerlerin aslında çokta kritik olmadığı görülebiliyor.  Vurulan bu alanlarda bırakın 80 askeri 10 askeri bir arada öldüremezsiniz.  Kaldı ki İran’ın bu üsleri gerçekten yerle bir edebilecek füzelere sahip olduğu tüm Dünya’nın bildiği bir şey ve İran bu saldırılarda etkisi düşük füzeleri tercih etmiş. Burasıda bir soru işareti hak ediyor.

Nitekim ABD’nin bu hamle karşısındaki pasif tavrı aslında dikkat çeken önemli bir detay. 

Sona doğru…

Savaşın konuşulduğu bir ortamda kimse iç sorunları ve yönetimin yanlışlarını konuşmaz. Böylesi durumlarda devletlerin milletleri topyekün savaş durumuna odaklanır ve bu konu üzerinde hassaslaşır. Aslında klasik bir metotdur ama işede yarar… 

Konuyu neticeye başlayacak olursak. Arka kapıdan çıkıpta olaya geniş pencereden baktığımızda adeta bir birleri ile danışıklı kapışmalarını izliyoruz gibi gözüküyor. Bu süreç gerçek bir savaşa evrilir mi? Orası elbette ki muallakta, nitekim karşımızda çıkarları için gözü dönmüş iki devlet var.