Bu yaklaşımın temel dayanağı 8 aylık gözlemdir. Gözlem süresince 800 kişilik aynı amaca yönelik olarak bir arada olan topluluk gözlemlenmiştir. Buna göre 800 kişilik grup bir bütünü yani kitleyi oluşturmaktadır. Bu kitle gözlem boyunca alt gruplara ayrılmış ve bu alt gruplar ayrıca incelenmiştir.

Gruplarda Liderlerin Oluşumu ve Kitleleşme Aşaması

İncelememize konu olan 800 kişilik gruptaki bireylerin tamamı erkeklerden oluşmaktadır. Bu grubun amacı 8 aylık bir eğitim sürecini tamamlamaktır. Burada tespit ve yaklaşımlar bu grubun eğitimi süresince yapılan gözlemlere dayanmaktadır.

Bir yığının kitle olarak ortaya çıkmasında iç dinamikler oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu araştırmada yaklaşık 800 kişiden oluşan bu yığın “Birçok kimsenin veya nesnenin bir araya gelmesiyle oluşan kalabalık, küme, kitle, kütle” (TDK), kendi içerisinde yüzer kişilik sekiz iç gruba ayrılmaktadır. Bu sekiz grupta içerisinde onar kişilik çekirdek gruplara ayrılmaktadır. Son olarak bu onar kişilik çekirdek gruplarda kendi içinde bireylerin düşünce ve ihtiyaçları doğrultusunda tercih gruplarına ayrılmaktadır.

Yığının en küçük temel taşı olan tercih grupları kişinin düşünce yapısı, diğer bireylerle olan ilişkileri temelinde şekillenmektedir. Bu grup en basit anlatımıyla kişinin onar kişilik grup içerisinde arkadaşlık kurduğu kişilerdir. İnceleme yaptığımız grupta da bu tercih gruplarının oluşumu sırasında iç gruplar parçalı bir görüntü vermektedir. Ancak dışarıdan gelen durumlara karşı bütünleşme eğilimi gösterdikleri görülmüştür. Yani grup kendi içerisinde parçalı olsa da dışarıdan geleceklere karşı bütünleşme tepkisini doğal bir güdüyle vermektedir.

Tercih grupları birleştiğinde onar kişilik çekirdek grupları oluşturmaktadır. Bu gruplarda birleştiğinde yüzer kişilik iç gruplar oluşmaktadır. Burada da parçalı yapı yine dışarıdan gelene yönelik bütün olma eğilimini sürdürmektedir. Her ne kadar içerisinde farklı düşünce ve yapılar barındırsa da bu durum bütünleşmeye engel olmamaktadır. Nihayetinde iç grupların birleşimi ile de ana grup yani kitle “Bir yerde toplanmış, bir araya gelmiş insan topluluğu, kütle: Belirli işleviyle özellik gösteren büyük insan kalabalığı, kütle” (TDK) oluşmaktadır. Bu oluşum sürecinde gruplar içerisinde çeşitli rekabetler yaşanmaktadır. Bu rekabetlerden en önemlisi LİDER ÜRETİMİ aşamasıdır.

Parçalı yapı birleşme süreçlerinde LİDER ÜRETİMİ gerçekleştirmektedir. Bu süreç tercih grubundan başlayıp en tepeye varıncaya kadar devam eder ve kademeli liderler ortaya çıkar. İlk çıkan liderler birleşip çekirdek grup adına bir lider çıkartır. Bu liderler söylemleri ile birleşip çekirdek grup adına bir lider çıkartır. Daha sonraysa bu liderlerinde birleşimiyle iç grup liderleri çıkar. Son olaraksa söylem birliği ortaya çıkar ve kitleyi yönlendirecek olan ve aslında en güçlü olan LİDER ortaya çıkar. Bu liderin söylemleri en alt grubun söylemlerinin uzağında dahi olsa, artık kitle olarak bu söylemler bir ortak amaç olarak üretilir, savunulur ve dağılması sağlanır. Tepedeki liderin çıkışıyla diğer alt gruplardaki liderler kitleyi birleştirici ve enformasyon sağlayıcı temsilciler konumuna geçerler. Böylece kitleyi yönlendirme ve devamlılığını sağlama konusunda enformasyona dayalı bir yönetim şeması ortaya çıkar.

Liderlerin seçilmesinde grup içerisinde söylem gücü en yüksek olanlar öncelik kazanır. Böylece sesi daha az çıkan ve kendini savunmada yetersiz kalan bireyler bu kişileri doğal liderleri olarak görmeye başlar ve kendi söylemlerini bu kişinin söylemi ile birleştirerek destekçi olurlar. Bu durum liderlerin en büyük gücüdür. Ancak bu olumlu çığ etkisi ilerleyen süreçte tam tersi süreçleri de tetikleyebilir.

Bu yaklaşıma göre temel olarak kitle ve birey ilişkisi bir TABLO şeklinde açıklanacak olursa;

Tablo : 01

Yaklaşık 800 kişinin olduğu ve aynı amaca yönelik bir hedefleri bulunan kitlenin alt gruplarından birisinde çıkan rahatsızlığın o grubun içerisinde nasıl bir tetikleyici olduğuna yönelik yapılan gözlemde, grup içerisinde ilk başta bireysel olarak yükselen sesin bir süre sonra ortak bir ses olarak daha güçlü dile getirildiği gözlemlenmiş ve sonrasında da bu söylemlerin bireyleri tetikleyerek bir kısmının daha çok ön plana çıkması ile sonuçlandığı gözlenmiştir.  Grup içerisinde sivrilen kişiler belirginleştiklerinde onlara nazaran daha az sesi çıkanların bireysel huzursuzluklarını bırakıp bu kişilerin arkasında toplanmaya başladıkları ve alternatif lider ürettikleri görülmüştür. Öne çıkan birey arkasında toplananları yani destekçilerini gördükçe dahada çok cesaretlenmiş ve savunduğu ideali daha kararlı dile getirmeye başlamıştır. Kitleyi tehdit eden bu durum LİDER tarafından bastırılamazsa kitlenin yönetim şemasında değişim kaçınılmaz olmaktadır.

Çekirdek Grup Yaklaşımının Zeminin Oluşma Süreci ve Dinamikler

Burada MCDougall’ın “Grup Zihni“ kitabında belirttiği “yığın” tanımlaması söylem birleşmesi ile kitle halini almıştır. En başa döndüğümüzde yığın olarak topluluk içerisindeki bireyler rahatsızlıklarını kendi aralarında sakin bir tartışma ile ortaya koyarken, söylemin sivrilen bireylerin de etkisiyle bir orta yol bulunarak tek düzeliğe indirgenmesi ile artık yığın sözcüleri ve yapılanması olan bir kitle haline evrilmiştir.

Kitlenin geleceği için kitleyi oluşturan bireyin psikolojik durumu önem kazanmaktadır. Birey kitle ve çatıştığı durum arasında bir bağ kurmalı ve liderle idealleri doğrultusunda duygusal bağda kurmalıdır. Bu amaçla bireylerin bağlılığını arttırmak için liderler tarafından sürekli olarak iddialar ve çatışmalar üretilmelidir. Bu yoğun hisler Freud’un kitle kuramında dikkat çektiği ve kitlenin devamı için olmasını muhakkak gördüğü “Libidinal Enerji” ile devamlı kılındığında kitle dinç kalmakta ve devamlılık sağlanmaktadır. İncelemeye konu kitlede de LİDER konumunda ki bireyin kendisine yönelik rahatsızlıkların arttığını gördüğünde kitleyi deşarj etmek için kendini de mağdur durumuna soktuğu ve kitleye onlardan olduğunu hatırlattığı konuşmalar yaptığı görülmüştür. Lider ürettiği onlar ve biz söylemleri ile kaybettiği kitle güvenini tam olarak geri kazanamasa da gruptaki rahatsızlığı ve yükselen karşıt sesleri bastırmış ve kitlenin devamlılığı için iç gruplardaki rahatsızlıklara dair seslerin azalmasını sağlamayı başarmıştır.

Kitle içerisinde onlar ve biz şeklinde oluşturulan ve sürekli bir çatışmayı destekleyen söylem devamlılığı, bireyi kitleye bağlı kalmaya ikna etmekte ve bireyin heyecanının yüksek tutularak kitleyi özümsemesi sağlanmaktadır. Nitekim bireyin heyecan duygusu var oldukça kitleye olan ilgisi ve bağlılığı da devam edecektir.

Kitle içerisinde ki bireyin, şahıs olarak yapamayacağı birçok şeyi kitle içerisinde yapmaktan çekinmediği gözlem sırasında görülmüştür. William McDougall’ın kitle içerisinde ki bireylere yönelik “Fazla zeki olmayanlar üstün zekalıları kendi düzeylerine indirgerler.” söylemi ortak Kitle aklının basit söylemlerden oluşması gerektiğine dikkat çeken net bir sözdür. Eğer söylem karmaşık ve yoğun olursa kitlenin içerisinde anlaşılmasını zorlaştırır. Ayrıca kitleye yeni bireylerin katılmasını da engeller. Bu nedenle kitle söylemleri olabildiğine yalın ve sade bir şekilde basit kelimelerle anlatılabilecek söylem kalıpları olmalıdır.

Negatif Bağlılık Durumunun Oluşması

Eğer LİDER veya LİDERLER’in söylemleri bir süre sonra tekrara düşerse ve kitlenin sorunları artmaya başlarsa bireysel kopuşlar yaşanmaya başlayacaktır. Kitle den en küçük grup olan tercih grubu ile yaşanılan bir sorun nedeniyle kopan birey bir süre sonra kitlenin tamamına yabancılaşmaya başlayacaktır. Zira koptuğu en küçük parçadaki sorunun nedeninin bütünden kaynaklandığı kanısına varması kaçınılmazdır. Negatif etki bir kez uyandığında bireyin bağı hızlı bir şekilde kopacak ve ters giden ve kitle içinde hazmedilen birçok sorun birey tarafından fark edilmeye başlayacaktır. Bu noktada bireyin, kişisel görüşleri ortaya çıktığından grup ile bağı zayıflayacak ve kendi çıkarı için hareket etmeye başladığında da kitleye yabancılaşmaya başlayacaktır.

Güdüleyici Dalganın Oluşumu

Kitlenin ortak söylem üretmesi, içerisinde bulunan tüm bireylerin bu söylemleri kabul etmesi anlamına gelmemektedir. Zira kitlenin ürettiği ortak söylemler tüm kitle tarafından savunulsa da birey nezdine inildiğinde karşıt düşünceler görülebilmektedir. Ancak bu düşünceler kitle içerisinde iken bireyin kendisi tarafından bilinçli bir şekilde bütüne uyum sağlamak uğruna bastırılmaktadır. Gözlemlenen 800 kişilik grupta da bireylerden fikirlerinin ve ortaya konan söylemin tersi düşüncelere sahip olanlarının çekirdek gruplar içerisinde bu fikirlerini söylemekten kaçınmadıkları ancak daha büyük grup olan iç gruplara gelindiğinde çekirdek grubun ortak söylemlerinin çerçevesi içerisinde kalmayı seçtikleri görülmüştür. Son olarak kitlenin harekete geçmesinin ortaya atılan söylem karşısında bireylerin birbirlerini güdüleyecek söylemler üretmesi ile kitlesel hareketin başladığı görülmüştür.

Yani bireylerin birbirlerini tetikleyici konuşmaları sonucunda kitleyi harekete geçirecek büyük dalga oluşmakta ve bu dalga içerisinde birey kendi başına yapamayacağı eylemleri düşüncesiz bir şekilde büyük bir cesaretle gerçekleştirmektedir. Zira kitle içerisinde iken bireysel yükümlülük ve sorumluluklar dağılarak yerine kitlesel sorumluluk gelmekte ve bireysel yükümlülüğe oranla çok daha hafif olan kitlesel yükümlülüğe geçildiğinde ise bireyin daha hırçın, öfkeli ve şiddete eğilimli olduğu görülmektedir. Çünkü birbirini tetikleyen bireyler içsel kontrollerini kaybederek kitlenin hareketlerini taklit etmeye başlamaktadırlar. Bu taklit önlenemez bir taşkınlığa neden olabilmektedir.

Kitlenin sorumluluğun dağılımı ile şiddet eğiliminin artışı paraleldir. Bu durum tablo 02’de gösterilmiştir.

Tablo 02

Birey kendi başınayken ağır sorumluluk sürecindedir. Bu evrede yaptığı veya yapacağı her şeyin sorumluluğunu yüklendiği için hareketlerinde daha düşünceli davranmaktadır. Tercih grubu içerisine girdiğinde dağılan bir sorumluluk süreci başlar. Bu süreçte birey kendisine yüklenilen görevlerin sorumluluğunu üstlenir. Çekirdek gruba geçildiğinde artık birey sorumluluğunu Lidere yükler ve alınan kararların yükünden kurtulur. İç grup evresine geçildiğinde ise artık birey Liderden beklediklerini yerine getirmesini ister. Bu Liderden beklediği sorumluktur. Nihayetinde kitle oluşumunun tamamlandığı evrede birey sorumluluklarının ortadan kalktığını ve tüm sorumluluğun kitlenin tamamına ait olduğunu varsayar. Böylece ortaya çıkan olumsuz davranışlar birey için bir engel oluşturmaz ve şiddet eğilimini bu sayede göstermekten çekinmez. Bireyin içerisinde toplumda bir birey olarak var olduğunda bastırdığı şiddet ve öfke duygusu kitle ile bütünleştiğinde ortaya çıkar ve kitlenin hareketlerine yansır.

Tetikleyici Tehdidin Oluşumu

Kitleyi tetikleyenin temelde göze görünen ve bir seferde gerçekleştirilmeye çalışılan hamlelere olan karşıtlıklar olduğu gözlemi Gustave Le Bon tarafından Kitleler Psikolojisi kitabında vergi örneği üzerinden ele alınmış ve kitlenin tepkileri bu örnek üzerinden çok güzel açıklanmıştır.

Le Bon kitabında “Örneğin bir kanun yapıcısı yeni bir vergi koymak isterse, nazari olarak en adaletli olanını mı seçmelidir? Hiçbir zaman. Vergilerin en haksızı, eğer dikkate az çarpar ve görünürde az ağır olursa kitleler için pratik bakımından her zaman iyi karşılanır. Her gün tüketilen mallar üzerine, kuruş kuruş hesaplanan vergi, halk tabakalarının alışkanlıklarını sarsmaz, pek az etki eder. Bu verginin yerine, gündeliklere veya başka bir gelir üzerine nispi olarak ve bir defa da ödenecek bir vergi koyunuz. Bu vergi ötekinden on kat daha az olsa bile genel protestolara neden olur.” (Kitleler Psikolojisi S.16)  ifadeleri ile kitlenin neye tepki vereceğini açıklamaya çalışır.

Le Bon’un vermiş olduğu örnek aslında kitleyi tanımlayan dolaylı bir yoldur. Bu örnek kitlenin küçük değişimleri fark etmekte duyarsız kaldığını ve tepkinin göze çarpan ve ani çatışmalara verildiği tezini ortaya çıkartmaktadır. Le Bon’un örneğinden yola çıktığımızda bir kitleyi uyandırmadan o kitle üzerinde değişiklik yapmak ya da o kitleden istenileni almak mümkündür. Bunu başarmak için de kitleye yönelik yapılacak hareketlerde olabildiğine minimal ve genel uygulamalar seçilmelidir. Küçük parçalar haline dönüşen çatışmaların kitlenin harekete geçme dürtüsüne dokunmayacağı şeklinde algılanabilir. Nitekim kitlelerin geçmişten günümüze kadar ki süreçleri incelendiğinde birçok önemli çatışmanın aksine yaşam veya ekonomik düzeyde gerçekleşen ve göze batan büyük çatışmalar neticesinde harekete geçtiği görülmektedir.

Le Bon kitabında kitlenin oluşumu için bireylerin aynı ortamda bulunmalarının gerekmediğini belirtir. Günümüzde bu durum sosyal medya ağları ile gerçeklik kazanmıştır. Ancak bu kısım kitabın ilerleyen bölümlerinde Sosyal Medya Kitle Hareketi başlığı altında incelenecektir. Kitleyi oluşturan bireylerin bir araya gelişi rastgele değil ortak bir karşıtlığın sonucudur. Bireyler kitle içerisinde ortaya çıkan ideolojinin ya da tezlerin kendileri içinde çözüm olduğu düşüncesini paylaşması ile kitleye katılım gösterirler. Bu birleşme Le Bon’un da dediği gibi kollektif bilinci oluşturur. Kollektif bilinç bireyin kitleye katılımı ile kendi bilinçli kişiliğinin geçici olarak silinip, artık kitle bilincinin oluşmasıdır. Birey bu aşamada çekirdek grup yaklaşımında da belirtildiği üzere sorumluluklarını aşama aşama devreder ve nihayetinde kitle bilincine uyum sağlar.

Le Bon’un aksine  Sigmund Freud “hafif bir antipatiden azgın bir nefret doğup çıkar” (Kitle Psikolojisi s.32) diyerek kitlenin çatışmada hafif bir  antipatiden dahi büyük bir nefrete ve şiddete başvurabileceğini öne sürer. Freud “Kitleyi etkileyecek kimsenin, elindeki kanıtları mantık açısından ölçüp tartmasının gereği yoktur; işi alabildiğine güçlü imajlara dökmek, abartmaya kaçmak ve boyuna aynı şeyi tekrarlamak amaca ulaşılmasını sağlar.” (Kitle Psikolojisi S13) demektedir. Freud’un dediği gibi kitlenin temsilcisi konumundaki liderin basit ve fantezi derecesine varan taleplerini sürekli dile getirmesi çatışmayı dinç tutacak ve kitlenin devamlılığını sağlayacaktır.  Freud, kitlenin özelliklerini sayarken kitlenin gerçekle ilgilenmediğini ve hep bir illüzyonlara kucak açtığını ve bu illüzyonlardan bir türlü yoksun kalamadığını belirtir. Bu illüzyonların neticesinde zapt edilemez bir coşku duygusuna kapılan bireyler bilinçlerini kaybeder ve kitle bilinci ile bütünleşirler. Bu aşamada şiddet ve aşırılık artık onlar için yalnızca coşkuyu tetikleyecek eylemlerdir.  William Mc Dougall bu coşku halini ve bireyin kitle içerisinde kendi bireysel sınırlandırmalarını aşarak yapmayacağı işleri ve şiddet hareketlerini yapmasını ;

“Bireyin duygularının bir kitledeki kadar şiddetlenmesine başka koşullar altında pek rastlanmamakta, sınırsız ölçüde kendilerini tutkularının eline bırakmak, beri yandan kitlede eriyerek içlerindeki kişisel sınırlılık duygusunu yitirmek bireyler için bir haz kaynağı oluşturmaktadır” (Thc Group Mind – Grup Zihni) diyerek açıklar.

MCDougall bu duruma “Duygusal Bulaşma” ismini vermektedir. Yani birey kitle içerisinde diğerlerinden aldığı güç ve özgüven ile normalde yapamayacaklarını yapmakta cesaret bulur.

McDougall sosyal bulaşmayı “Kitlede patlak veren bir heyecan durumuna ilişkin belirtilerin bireyler tarafından algılanması ve bireylerde otomatik yoldan aynı heyecanı doğurmasıdır. Belli bir heyecan ne kadar çok kişide kendini açığa vurursa, kitlenin öbür bireylerinde ortaya çıkmasını sağlayan otomatik zorlama o kadar güçlenir. Ruhundaki eleştiri mekanizması çalışmasını durduran birey, kendini aynı heyecan durumu içerisine sürüklenmeye bırakır. Öte yandan, bireyin heyecanı onu etkileyen öbür bireylerin heyecanında bu kez artışlara yol açar; böylece bireysel heyecan karşılıklı endüksiyon (ateşleme) yoluyla şiddetlenir.” İfadeleri ile açar.

Tüm bu açıklamalar neticesinde, ÇEKİRDEK GRUP YAKLAŞIMI tezinin varsaydığı kitle oluşumu sürecinde Güdüleyici Dalganın Oluşması ve en alt grup olan çekirdek gruptan en üs grup olan kitle sürecine geçişin sağlanması için ara grupların Lider üretimini tamamlayıp ortak söylem ağını kurmaları gerekmektedir.  En altta başlayan bulaşma kitlenin geneline yayıldığında kitle bilinci ve söylemi oluşmakta ve kitleleşme süreci tamamlanmaktadır.